bohem

eylülün sıcak boğucu yorucu bunaltılı ve bitmeyen akşamından sıyrılıp kendimi bulmak için buraya geldim.açıkçası içimi ne kadar açarsam size o kadar aşarım kendimi .bunun farkına geç vardım pişmanım ama sonuca bakmak en mantıklısı.kendimizi instagram snapchat twitter dünyasında fazlasıyla yansıtıyoruz ama sahtelikten kaçınamıyoruz.bize en yakın ortam twitter her an attıgımız tivitler aslında iç dünyamızın yansıması fakat kimimiz beğeni kimimiz retweetlenmek için yazıyoruz sanki bu da bizi bizden uzaklaştırıyor.bu yüzden bloggerı elimden geldiğince günlüğüm gibi kullanmaya çalışıcam.
blog açmamın asıl amacına gelince de,sergileri ilgiyle takip edip kartpostallarını ve yazılarını biriktirmeye başladığımı fark ettim.boş zamanlarımda onları tekrar tekrar okurken hepsinde farklı soyut anlamlar çıkarmaya başlamıştım aslında.ki zaten sanat da buydu.sanat diliyle yazılan yazıları bi insan algılamaya başlayınca,ufku genişleyip farklı bakış açılarına bürünüyormuş meğer.her kelimenin anlamı farklıydı, doğru..
ama kelimenin kendi içinde de anlamı değişebileceğini hangimiz düşünebilirdik ?
işte bu sözcüğün anlamını değiştiren şey yan yana gelince farklı soyut çağrışımlar yüklememiz için bi araya getirilmiş ve sanat diliyle harmanlanmış seçili kelimelerdi.
ben bunu serginin girişinde bize sunulan sergiyi açıklayan kağıtlara baktığımda öğrendim.
sonra şunu fark ettim
madem binlerce olasılık içinde bir kelimenin bizi çok iyi yansıttığını düşünerek harekete geçiyoruz yazıyoruz veya konuşuyoruz,kavga ediyoruz veya barışıyoruz..
bunların üzerine biraz daha düşünerekten neden bunları sanatsallaştırıp seçili kelimeler dizisi haline getirmiyoruz.işte bu öznelliğin ta kendisiydi! bu insanı SANATÇI YAPAN HİSTİ.
aynı zamanda,sanat yalnızca kelimeden de ibaret değildi.o yazıların hepsini ilgiyle okudum ve gördüğüm eseri(tabloyu veya estetik unsuru oluşturan malzemeyi) eser yapan şey nedir sorusuna verdim kendimi.bu sanatçının gözünden sanat eseriydi ve kağıtta anlatılan "seçili sözcüklerle" yorumluyordu kendini.peki şöyle olamaz mıydı? sanatçı belki sanat eserine istediği anlamı verememiş idi fakat kağıda yazılanlara göre elbet bir anlam bulunacak veya okuyucu anlam bulma derdine düşecek diye kağıda bir şeyler karalayıp verdi bize ve biz bunun sanat eseri olduğuna inandık ?
örneğin beth hart şarkısı dinlerken böyle bir şüpheye düşemeyiz çünkü şarkının bizde yansıtacağı hisler kendiliğinden gelir.sergiye gittiğimizde ise elimizde bize verilen kağıt güzelce sanat diliyle yoğrulmuş ve sanatçının aslında bize söylemek istediği sözcükler kağıdın belli yerlerine yerleştirilmiştir.sanatçının bu kulak arkası fısıltıları beynimizi harekete geçirir ve düşüncelerimizi değiştirir.biz de burada ister sanatçı amacına ulaşsın ister ulaşamasın onun söylediklerine göre eseri algılarız ve buna göre eleştirmeye başlarız.
peki ama bu yapılan ne kadar doğrudur?ne kadar doğru değildir?
sanat insanı yönlendirmeli midir yoksa tamamen izleyiciye altın kapta sunulması gereken bir estetik şablon mudur ?
ben sanatın her gözden farklı eleştiriye tutulabileceğinin mümkün olduğu kanısındayım.bu yüzden gittiğim sergileri kağıda bağlı kalmadan sanatçının fısıltılarına kulak tıkayarak size yansıtmak istiyorum.bunu hem kendi yorumumun iyice farkına varmak hem sizin de kendi öznelliğinizi bulabilmeniz için yapmayı çok istiyorum.amacım tamamen sanatçıyı eleştirip onun öznelliğini yargılamak değil tabi ki..resme esere malzemeye baktığımda ne görüyorsam size onu seçili sözcüklerle* sunmaya çalışıcam :)şimdiden keyifli okumalar!!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

derdo